26 Ocak 2010 Salı

Başladım Saçmalamaya

Yemek yemeyi ölesiye severim. Öğün geçiştirmek, yemek vaktini atıştırarak geçirmek yada olayı ayak üstü çabuk ve hızlı bir formata büründürmek..yok hayır bu bana göre değil. Mümkün olduğunca zaman ayrılması gereken bir aktivite, ritüel. Biyoloji derslerinin birinde görmüş olmamız muhtemel garip duyu organımızın tüm maharetini gösterdiği yegâne yer, sofralardı bir zamanlar. Tat almak için dizayn edilmiş ve her bir bölümü farklı tat ve/veya tatsızlıkları aynı zamanda bina yöneticisi olan üst komşusu ile paylaşmak konusunda fazlaca istekli olan bir duyu organı. Yönetici bu durumda uzun süre zor durumda kalmış, mahcup hissetmiş olmalı. Bilirsiniz herkesin başına gelmiştir komşu tarafından gönderilen tabak boş olarak geri verilmez. Konuşmak tabağı doldurma, karşılık verme çabasıdır. Bir şeyler yiyerek ilkelce bile olsa yediklerimizden tat almamız sanıyorum ki konuşabilmemizden çok önce yapmaya başladığımız bir şeydir. Suskunluğu buradan yola çıkarak tanımlayabilirsiniz bunun için kafamı yormayacağım.

İnsan dilinin bir başka meziyeti de yalamaktır. Tükürdüğünü yalamak. Bunun tarif edilebilir bir tadı yok her seferinde farklı gelir..değişmeyen tek şey ise tadıldığı yerdir. “Geçmişin yeri” . Muhtelif zamanlarda eski dostunuz “Pişmanlık” ile uğradığınız salaş bir yer. İçerideki herkesin sizden daha genç olduğu, hemen gözünüze çarpar. Bir kere bile sizden daha yaşlısını bulamazsınız. Hep aynı masa..yıllar sonra bile her zaman boş sanki sizin için sonsuzluğa rezerve. Ve işte kim bilir ne zaman ağzınızdan çıkan şey yine orada karşınızda ve sıcak..yaşadığınız an kadar sıcak servis edilmiş. Umarım etrafta beni tanıyabilecek birileri yoktur kaygısı şakağınızdan aşağı inen bir ter damlasıdır. Tümünü yemeden sofradan kalkmak diye bir lüksünüzün olmadığını hatırlarsınız. Hesap geldiğinde eski dostunuz “Pişmanlık” hiç bir zaman masada olmaz. Her seferinde bir şekilde başarır ortadan kaybolmayı. Bir bedel ödeyerek yediğiniz en iğrenç şey olsa gerek değimli ? Sadece bir an önce çıkıp gitmek istiyorsunuz. Kapıya doğru hamle yaptığınızda kapının yer aldığı bölüm yapının geri kalanına bir koridor oluşturacak şekilde sizden metrelerce uzaklaşmaya başlar. Her iki tarafı gözleri hareket eden insanları resmeden tablolarla dolu bu koridordan daha önce yürümemiş değilsinizdir. Başınız önde..yinede bu size doğrultulan birçoğu hakir bakışı görmenize engel değil. İki kolunuzu yana açarak koridorda kapıya doğru koşmak..tüm yapmanız gereken bu. Tüm tablolar peşiniz sıra yerlerde, halı peşiniz sıra kırmızı. Kapı açılır..dışarıda zaman akmadan sizi beklemiştir. Nerede kalmıştınız. O evet..kendi kişisel yalanlarınız için yaşamı kibarlıkla manipüle ediyordunuz.