19 Nisan 2010 Pazartesi

sogno per un requiem

Karşılıklı iki yatakta yatıyoruz küçük gece lambalarımız açık. Başucumuz da birkaç kitap. Benimkilerden biri iyice dağılmış. Sayfalar benim kadar bağlı gözükmüyor cildine.
Gözüm onda. O ise ilgisiz, uyumaya çalışıyor. Uykuya dalabileceği pozisyonu arıyor sağında ve solunda. Huzursuz görünüyor, mevsime ait olmayan bir örtünün altında uyumaya çabalarken. Hiç sönmeyen gece lambası loşluğunda doğruluyor. Bir şeyle uğraşmaya başlıyor. Uğraştığı şey etrafa dağılıyor. İki dudağının arasından art arda çıkan beş harf. İsimlerimden biri. Yanıt veriyorum. Uzun zamandır yanıt vermeyi beklemişim. İki yatağın arasında, yerde kolları gövdesinden ayrılmış maket, oyuncak tahta bir ahtapot. Birkaç parçası ortalıkta gözükmüyor. Yatağını kontrol ediyorum el yordamıyla. Birkaç parça buluyorum. Ağzıma kadar sitem dolu ve mağrurum. “fazla inatçısın” diyor tebessüm ederek. “anlamış olman lazım” diyorum ifadesiz (“sende öylesin” mi demeliydim). (bilmiyor/umurunda değil). “terfi ettin” diyor. “Neye?” diyorum. Cevabı hatırlamıyorum. Sanırım başladığım noktaya. Sonundan onunla yüksek bir binanın içindeyiz. Duvar ile camın kesiştiği köşede, duvara yaslanmış dışarı bakıyor. Bulunduğumuz odaya insanlar giriyor. Uyanıyorum, terlemişim.